Çok kayıplar verdik 2018’de. 2019 sağlık dolu olsun diye ümit etmiştim ama pek de öyle olmadı. Biz yaşadıkça kaybettiklerimizin özlemleri kalbimizde, anıları aklımızda, sözümüzde, dilimizde olacak!
Garip bir his bu. Yabancı dizilerde çok olur. Dünyaya egemen olmak isteyen güçler gelmiş dünyayı istila etmişlerdir. Bir avuç insan hayatta kalmak için yer altında mücadele vermektedir. Amaç kıymetli; insan soyunu devam ettirmek. Yemek, tedavi gibi ihtiyaçlar nedeniyle yer yüzüne çıkmaları gerekir. İçlerinden bir grup bu görev için gönüllü olur ve yukarı çıkar. Zorlu bir görev olur, kıran kırana geçer. Görev sırasında en az bir kişi istilacılar tarafından öldürülür. Ekibin geri kalanı görevi ya bitirip ya da sonlandırıp yer altına geri döner. Yitirdiklerinin hesabını vermeleri gerekir. Neticede onları yukarıda bırakmış ancak kendileri sapasağlam dönmüşlerdir. Acılar paylaşılır, yas tutulur ama sonrasında hayat devam eder. Görev büyüktür, hedef zorludur, ölenle ölünmez.
Bu hastalık tam da bu hissi yaşatıyor bana, belki size de tanıdık gelebilir. Her gün sevdiğimiz birine bu hastalığın teşhisinin konulduğunu öğrenip yıkılıyoruz. Tedavi başlıyor hatta bazen tedaviye başlayacak vakit bile olmuyor. Vedalaşıyoruz. Bizler geride kalanlar, fena halde utanıyoruz. Yaşayan biz olduğumuz için. Hayat devam ettiği için. Ölenle ölünmediği için utanç içindeyiz.
Bir yandan da yaşamak çok güzel. Düşen her yaprak, yaşamın mükemmel olduğunu anlatıyor. Kucağa atlayan her kedi de. Güneş sıcacık doluyor insanın içine. Çocuk kahkahaları var umarsız. Dostun sıcacık, beklenmedik merhabası var, kendini tutmayı bıraktıran ve seni hıçkırarak ağlatan. Birden bir deniz çıkıyor karşına, deli gibi. İçten bir teşekkür ederim var. Aşığın sıcak eli dokunuyor. Hayat işte, rahat bir nefes almak… “her nefes alışımız bayramdı” diyor şarkı.
Bize kalan böyle eksik böyle yarım ama yine de güzellikler içinde yaşamak. Belki onlar adına bir kahve içmek, belki bir kadeh her neyse. Yaşamak işte yine de umut dolu; yine neşe, yine hüzün, yine özlem…
36 yaşında yaşamını yitiren Bob Marley’in 130’un üzerinde plağı olduğunu biliyor muydunuz? Barış Madalyası bulunan bu efsane ismin hassasiyetle söylediği şey işte asıl gerçek olan:
“Güneş parlıyor, hava güzel, ayakların dans etmek istiyor; ama yine de aklının bir kenarında dursun: birileri şu an acı çekiyor…”
Gerçek bir yalandan (yanlış okumadınız, gerçek bir hikâyeden değil gerçek bir yalandan) uyarlanmış olan The Farewell isimli filmde, yaşlı Çinli nine torununu teselli ediyor ve ona öğüt veriyor “İyi olacaksın yavrucuğum. Hayat yolunu yürüdüm ve söylemeliyim ki zorluklarla karşılaşacaksın ama açık fikirli olmalısın. Boynuzlarını sonsuza kadar odanın duvarlarına vuran boğa gibi olma. Hayat ne yaptığın değil daha çok nasıl yaptığınla ilgilidir.”
Hem bak yeni yıl da geliyor. Yeni umutlar, hayaller, kavuşmalar vs. Yeni hedefler konacak, yeni yollara girilecek, yeni aşklar, yeni işler. Güzel dileklerimizi paylaşacağız birbirimizle ve evrenle. Ama ben çok şüpheleniyorum, o uzaylı yine yiyecek mi evrene verilen o mesajları?
2020’nin sonuna geldiğinde neyi, nasıl yapmış olmak istersin? Bu soruya yanıt vermek için harika bir zaman şimdi, çünkü önünde tam bir yılın var.
Kayıplar var istemesek de ama yaşamına katılacaklar konusunda katkın, etkin olabilir mi? 2020’de mevcut kaynaklarınla, yaşamına neler katabilirsin ve bunu nasıl yapabilirsin?
Son soru geliyor: 2020’de yeni bir bakış açısına sahip olabilecek olsaydın bu hangi konuda olurdu? Yaşamında neler değişmiş olurdu?
2020 sağlığın, aşkların, anlamlı işlerin, bol kahkahanın, neşenin, dostların, güneşin, denizin, çocukların yılı olsun…
2020’de de Umutlarınız, En Güzel Öyküleriniz Olsun…