Henüz doğmamış bebeği için canını riske eden anneler tanıdım. Bir de evladını yitiren anneler ve babalar. Anne ya da baba olmak kararı verilen an itibariyle artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Hiçbir anne, baba artık kendine hiç benzemiyor. Başka bir kişi çıkıyor insanın içinden. Hatta bazen kendi anne baban çıkıyor içinden de tokat yemiş gibi oluyorsun.
İki tane çocuğum oldu, Allah izin verirse son nefesime kadar üzerlerine titreyeceğim. Benim çocuğum demekten bile korkarım çünkü bilirim ki hiçbir şey bize ait değil, sadece emanet. Evlatlarımız, hatta kendi canımız bile… Ödünç aldığım hazineler gibi düşünürüm, büyütüp zamanı gelince teslim edeceğim asıl sahibine. Bu hediyeler için minnet duygumdan daha yoğun bir duygum da yok açıkçası.
İki çocukla haşır neşir olunca insan etrafında bolca çocuk, bolca anne görmek durumunda kalıyor. Parkta, bahçede, okulda, tatilde… Kimi tanıdık bildik, kimisi yabancı, 10 dakikalık tanış. Her birini gözlemlemek, dinlemek (bu benim işimin temeli bu arada) öyle öğretici ki. Merak duygusuyla birlikte daha bir çok yetkinlik gelişiyor koçluk mesleğinde. Elbette oldum diyemem, henüz ve daima öğrenciyiz bu meslekte.
Uğraşıyorum, gerçekten anlamaya çalışıyorum. Gerekçeleri merak ediyorum, senaryolar yazıyorum kafamda ama pek işe yaramıyor. Piknikte yan masamızda oturan anneyi diyorum, anlayan varsa anlatsın. Tüm aktivite boyunca, 10 yaşlarındaki oğluna, 15 kereden fazla “Otur dinlen biraz!” dedi. 10 yaşımı hatırlıyorum, bu arada kızım da yaklaşık 10 yaşında, siz de 10 yaşınızı hatırlayın lütfen. Oturmak! Nasıl oluyor da bu anne 10 yaşındaki çocuğu oturup dinlenince mutlu oluyor? Gün boyu aynı cümle kalıbını babadan da duydum, elbette anne kadar sık değil ama belli ki ezberlenmiş, 10 yıl içerisinde yüzlerce kez söylenmiş. Büyük ihtimal ile de daha yıllarca söylenecek.
Yine aynı gün kulağıma çalınan şu sözler: “Sen yorulma ben tutayım.” Baba 7-8 yaşlarındaki oğluna söylüyor. Tutmak için oğluna vermediği şey uçurtmanın ipi! Olmaz sevgili baba, uçurtmanın ipini sen tutarsan uçurtmayı oğlun uçurmuş sayılmaz ki.
Bu arada kendimle ve anneliğimle ilgili bolca özeleştirim mevcut. Verdiğim örneklerin onlarcasını, yüzlercesini ben de yapıyorum. Kimini çözüyorum, kiminin üzerinde çalışıyorum. Koçluk alıyorum bu konuyla ilgili örneğin. Kitaplar okuyorum. Seminerlere gidiyorum. Lakin hala istediğim kadar olamadım, hamım hala, pişmedim. Ebeveynlik yolu çok uzun, ömürlük! Bu sebeple de asla iyisini bildiğimi iddia etmiyorum. Sadece biraz empati yapmaya çalışıyorum. Hepimiz 10 yaşında olduk çünkü. Hepimizin bir uçurtması oldu ya da hayalleri oldu elimizde uçurtmanın ipi ile. Dilimiz dışarıda koştuk, oyun oynamaktan aç kaldık ama aç hissetmedik.
Bir de ‘benim evladım yaparsa muhteşem yapar’ lar, var ki bence bu en çılgını. Muhakkak en iyisini yapar çünkü benim çocuğum! Nasıl oluyor da mükemmel bir çocuğumuz var iken bazı çocuklarla sorun yaşayabiliyor. Hatta bazı öğretmenlerle, bazı işverenlerle. Çocuğumuz bize muhteşem görünüyor olabilir ama aslında o sadece diğerleri gibi bir çocuk. Dünyanın geri kalanı için gerçek bu. İyi olduğu yönleri var, geliştirilmesi gereken yönleri var. Yetenekleri var, istekleri var, korkuları var. Tüm çabamız yavruları tanımaya çalışmak olmalı inancındayım çünkü orada koca bir dünya saklı. Bana göre muhteşem ama gerçekte bu çocuk kim? Nelere yeteneği ya da arzusu var? Mizacı nedir? Nasıl bir yetişkin olacak? Ne yaparsa mutlu olacak?
Eleanor Graham Vance diyor ki: “Anne baba: Zamanlarının yarısını çocuklarının büyüyünce nasıl olacağını ve diğer yarısını da ne zaman eve geleceğini düşünerek harcayan kişiler.”
Ebeveynlerin en çok, meslek seçiminde çocuklarını yönlendirdiklerini görüyorum. Hatta onlar adına mesleki hayaller kurduklarını duyuyorum. Elbette yavrumuzu çok iyi tanıyoruz. Fakat kariyer koçluğu alan danışanlarımdan biliyorum ki onların da ebeveynleri, ağabeyleri ve ablaları iyi niyetle kendilerince en doğru yönlendirmeleri yapmışlardı. Bir ömür aynı meslekte kalmış ve hatta emekli olmuş insanlar biliyorum, keşke diyen, eminim sizin de örnekleriniz vardır.
Yavrumuz şimdi küçük olabilir ama meslek seçimi, göz açıp kapayıncaya dek gündeminiz olacak eminim. İşte o zaman geldiğinde kendinize ve yavrunuza bir iyilik yapın, işin uzmanlarından destek alın. Bilimsel yöntemlerle hazırlanan bir çalışma sonucu mizacı belirlensin, üzerine koçluk yetkinliklerine sahip bir profesyonel görüşme yapsın ve asıl kaynağa ulaşsın. Tüm bu veriler ışığında yavrunuza en uygun meslek önerileri ortaya çıksın.
“Neden böyle oldu?” sorusunu sormamak için doğru zamanda doğru sorular sorulmasına izin verin. Hem siz hem yavrunuz bunu hak ediyorsunuz eminim. Doğru soruların, çokça farkındalığın olduğu, keşif ve eğlence dolu bir ebeveynlik yaşamanızı dilerim.