Mülakata katılmak genç, yaşlı, deneyimli, deneyimsiz tüm adaylar için zorlayıcı olabiliyor. Özellikle yeni mezun adaylarda bunu görmek, bunu anlamak hiç zor değil. Bu yazıda bu grupla yaşadığım deneyimlerden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle yeni mezun adayları iki ana gruba ayırmak mümkün. Adaylar ya çok endişeliler ya da çok kendilerinden eminler. İkisi de abartılı ikisi de çok fazla.
İlk gruptaki örnek aday tüm eğitim yaşamı boyunca bu anı bekleyerek geliyor görüşmecinin karşısına. Bir sürü şey okumuş, dinlemiş konu ile ilgili. Mülakatta ne giyilir, nasıl davranılır, hangi soruya ne yanıt verilir. Oldukça tedirgin, biraz alıngan ve hep savunmada. “Herkes deneyimli arıyorken biz nasıl deneyim kazanacağız” Bu büyük soru ile geliyor mülakata. Endişe en belirgin ruh hali.
Diğer gruptaki adaylar kendinden oldukça emin ve şirket yönetiminde rol almaya hazır. Diplomasına güveniyor, yetenekli doğduğuna inanıyor ve şimdi sahip olduklarını işe çevirme zamanı. Bu nedenle de seçici. Kendini tekrarlayan işleri tercih etmiyor. Ya da akşam mesaiye kalıp, sosyal yaşamını sekteye uğratabilecek işlerden uzak duruyor. İş – yaşam dengesi önemli!
Her iki grup da zorlayıcı ve düşündürücü. Tüm bunların ötesinde bazı CV’ler var ki sadece derse girip çıkmış öğrencimiz. Hepimiz biliyoruz ki başlayan üniversite her durumda bitiyor ülkemizde. Ne bir staj çalışması, ne bir klüp, ne bir sosyal sorumluluk projesi yapılmış. Hatta sadece para kazanmak için fast food da çalışmış olmak bile artı puan benim gibi İK’cıların gözünde.
Peki ya mülakata annesiyle gelenler. Şaka yapmıyorum, defalarca başıma geldi, kesin kaynak!
Ve tabii ki bir de başvuru yaptığı firmanın lokasyonu hakkında mülakat daveti sırasında bilgi alanlar var. Evine çok uzak olduğunu o an fark edip başvurudan vazgeçenler. Bunu yaşayan ve yaşatanlar yalnızca yeni mezunlar değil maalesef. 5-10 senelik tecrübeli çalışanlardan iş değişikliği yapmak isteyenlerin de önemsemediği, çok önemli bir detay biz İK’cıların gözünde. Biz İK’cılar derken kategorize etmek istemiyorum aslında. Kim olsa aynı şeyi düşünmez mi? Tesadüfen önüne gelen her ilana başvurmak ya da ilanı veren firmayı araştırmak, lokasyonu, firmanın sahibi, çalışma alanları gibi temel konularda bilgi sahibi olduktan sonra ilana başvurmak. O an yapmakta olduğunuz şeye (burada iş aramak), ve karşınızdaki kişiye (burada İK’cı ya da firma sahibi) özen göstermek, saygı duymak anlamları çıkmaz mı? En önemlisi de kendinize…
Gelelim kıyafet konusuna. İç güzelliği evet ama dış görünüş de önemli. Bir tarzı olabilir adayın herkesten farklı, kabul, fakat özensizlik kabul edilebilir bir tavır değildir iş yaşamında.
Daha da sıkıcı olmamak adına bu konuyu burada bitiriyorum!
Henüz mezun olmamış, iş yaşamının genç adayları, kendinizi parlatın lütfen, henüz vakit varken. Staj programlarına katılın zorunlu olmasa bile. Seminerlere, fuarlara, söyleşilere katılın. Çok kitap okuyun örneğin, ders kitabı sayılmaz, onlar ezber, gerçek hayat gerçek kitaplarda. Dil öğrenin kendi çabanızla, biraz emek sadece, teknoloji desteği ile artık çok kolay. Tüm dersleri İngilizce görüp, tek cümle İngilizce konuşmamak için mülakatı terk eden adaylardan olmayın lütfen. Projeler hazırlayın, ekipler kurun kendi aranızda, sadece çalıştığınızı görmek bile bize yeter. Merak edin, araştırın, soru sorun. Öğrenmek olsun amacınız, yaşamı keşfetmek. CV hazırlamak da, mülakat teknikleri de hepsi bir yere kadar. Saygılı olun, çalışkan olun, samimi olun, tüm İK’cılar sizden yana, Genel Müdür olarak iş yaşamına başlamak konusunda ısrarcı değilseniz elbette 😉